ICD-10 KODU: Z 63.4

AİLE ÜYESİNİN ORTADAN KAYBOLMASI VE ÖLÜMÜ

(EBEVEYN KAYBI TRAVMA VE YAS SÜRECİ)

AİLE ÜYESİNİN ORTADAN KAYBOLMASI  VE ÖLÜMÜ BAĞLAMINDA

YAS SÜRECİNE BİR BAKIŞ "EBEVEYN KAYBI VAKA ÖRNEĞİ" 

Kişinin bir yakınını kaybetmesi veya ölümü, beraberinde yas, üzüntü, öfke ve umutsuzluk gibi duyguları getiren baş edilmesi ve kabullenilmesi güç bir yaşam olayıdır.  Ölüm veya ayrılık yoluyla, kaybı yaşanılan kişi aile üyesi içinden bağlanma ilişkisi gerçekleştirilmiş bir insan ise, bu durum daha da güç bir hale gelecek, durumun anlamlandırılması, kabullenilmesi ve üstesinden gelinmesi daha zor ve karmaşık olacaktır.

Bir aile üyesinin ölümü ya da ani olarak ortadan kaybolması şeklinde yaşanılan kayıp duygusu kişide üzüntü, kızgınlık, öfke, suçluluk, kaygı gibi bir takım duyguların eşliğinde bir yıkım yaratacak ve yas sürecine yol açacaktır. 

John Bowbly, ‘Kayıp, Yas ve Depresyon’ da kayıp sonrası süreçleri hem çocuk hem de yetişkinler açısından ele almış, insanların özellikle ölüm vakalarında kayıpla olan ilişkilerini ortaya koymuştur. (Bowbly, 1998)

Bowbly’ye göre kayba verilen tepkiler şu aşamalarda ortaya çıkmaktadır:

  • Donakalma (şok süreci)
  • Kayıp kişiyi arama
  • Dağınıklık ve Umutsuzluk
  • Toparlanma ve geleceğe dönme

Yas Süreci ve Yas Aşamaları:

Sevilen kişinin ölümü veya ortadan kaybolması şeklinde ortaya çıkan kayıplarda, yas ve üzüntü duygusu farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Kişi, kayıp sonrasında şiddetli bir üzüntü yaşacak ve bu üzüntü de bireyin yaşamında, emosyonel durumunda, hayata yönelik algısında değişiklikler yaratacaktır. Bu değişiklikler, emosyonel olarak kızgınlık, öfke, çaresizlik, umutsuzluk, suçluluk şeklinde ortaya çıkarken, yakın çevre ve uzak çevreyle olan ilişkilerde bozulma,  izole olma gibi psiko-sosyal süreçlerin etkilenmesi şeklinde kendini gösterecektir.

Yas süreci, kaybedilen kişiye yeniden ulaşma çabasını içeren kaybı kabul etmeme isteği ve inzivaya çekilme, üzüntü ve içe dönük sorgulama ile birlikte umutsuzluk duygusu ve son aşama olarak da kaderini kabul etme ve yeniden yapılanma gibi birtakım aşamalardan oluşacaktır. Bu aşamaları şu şekilde sıralayabiliriz: 

İnkar dönemi: Kayıptan hemen sonra yaşanan şok ve uyuşukluk dönemidir. İnkâr, inanmama ve şok gözlemlenir. Bu uyuşukluk evresi birkaç dakika ile birkaç gün arası sürebilir.

Arama ve İsyan dönemi: Bireyin kaybın farkına varmaya başladığı dönemdir. Kaybedilen insanın geri getirilmesi düşüncesi hakimdir. Öfke, suçluluk ve isyan durumları gözlemlenir. Aylarca sürebilen bir dönemdir.

Onarma çabaları dönemi: Kişinin kaybı ile yüzleştiği ve başa çıkma yöntemlerini araştırdığı, içsel sorgulamalara girdiği, kayıptan sonra yaşadığı yıkımı onarmaya ve kendini yenilemeye çalıştığı bir dönemdir. Bu dönemde intihar riski görülebilir.

- Yapılandırma dönemi: Yas sürecindeki birey artık kaybı ile yaşamaya, yaşamını yeniden organize etmeye başlamış ve bu yeni duruma uyum sağlamıştır. Yarım bıraktığı işleri tamamlamaya ve yeni uğraşlar bulmaya başlar. Yavaş gelişen ve zaman alan bu evrede birey bazen duygusal geri dönüşler yaşayabilir.

Ruppert’e göre yas tutmak, acıya ve gözyaşlarına izin vermek, yalnız bırakılmış olma kaygısıyla yüzleşebilmek demektir. Yas, geçmişe yönelik öfke bittiğinde başlamakta ve kişinin gerçekliğe uyum sağlama çabasını içermektedir.

(Ruppert, 2011, s.160) 

Bir Aile Üyesinin Ortadan  Kaybolması ve Ölümü bağlamında Çocukta Ölüm ve Kayıp / Ebeveyn  Kaybı:

Ebeveyn kaybı yaşayan çocuk, kayıp karşısında yetişkinden farklı tepkiler verebilmekte, yas sürecinin belirtileri farklı şekillerde gözlemlenebilmektedir. Bir çocuğun kayba karşı verdiği tepki; çocuğun yaşına, bilişsel ve psiko-sosyal gelişim düzeyine, kaybın yakınlık derecesine, kayıp sonrasında çocuğa yetişkinler tarafından yapılan açıklamalara ve çevresindeki yetişkinlerin tavrına göre değişecektir. Bu noktada, kaybedilen kişiye yakınlık derecesinin önemi göz önünde bulundurulduğunda ebeveyn kaybının çocuğu diğer kayıplardan daha çok etkileyeceği aşikardır. Önemli olan başka bir nokta ise, ebeveyn kaybında çocuğa bu durumun nasıl ve ne şekilde aktarıldığıdır. Çocukla ebeveynin kaybı konuşulurken, verilen bilginin çocuğun yaşına, algısına, gelişim düzeyine uygun, anlayabileceği bir şekilde olması gerekmektedir.  

“Çocuklar ölüm karşısında farklı duygu ve düşünceleri bir arada yaşarlar. Onlara yakından tanıdıkları bir hayvan ya da bir insan öldüğünde üzülmenin ve onu geri getirmeyi istemenin normal olduğu söylenirse; çocuklar bu bilginin kendi deneyimleriyle uyuştuğunu göreceklerinden, yaşadıkları acıyı paylaşmada daha açık olurlar.” ( Yavuzer, 2011, s.141)

Bowlby’e göre çocuklar da yetişkinler gibi kayıp karşısında benzer yas süreçlerini yaşayıp, benzer tepkiler vermektedirler. Yetişkinler ve çocuklardaki yas süreci arasındaki önemli fark, çocuklardaki kayıp deneyiminin genellikle olumsuz psikolojik sonuçlara yol açabilmesidir. Çünkü, çocuklarda kayıp beraberinde ayrılma kaygısını da getirmektedir.

Çocuk ve yetişkinlerin yasları arasındaki önemli bir başka fark da, yetişkinlerin yası genellikle geçmiş yaşantıları çerçevesinden yaşaması, çocuklar için ise ‘şimdi’nin baskın olmasından dolayı, çocukların yas süreçlerinde farklı ruh hallerine (aşırı hareketlilik, saldırganlık, sahte neşe vb.) girmeleridir.  (Yavuzer, 2011, s.141)  

BİR VAKA ÖRNEĞİ EŞLİĞİNDE ÇOCUKTA EBEVEYN KAYBI:

VAKA: 10 yaşında olan A.Y,  İstanbul Büyükşehir Belediyesi Psikolojik Danışmanlık Merkezi’ne çocuk psikolojik danışmanlık hizmeti almak üzere,  içe kapanıklık, kaygı ve davranış sorunları nedeniyle annesi tarafından getirilmiştir.  

Çocuğun anamnezini almak, aile ve sosyal yaşantısıyla ilgili ayrıntılı öykü almak ve çocuk hakkında bilgi edinmek amacıyla anneyle yapılan ilk görüşmede, 2 ay önce A.Y’nin babasını kanser nedeniyle kaybettikleri, A.Y’nin babasının hastalık sürecine şahit olduğu ve ölüm haberini hastanede aldığında donup kaldığı, uzunca bir süre kimseyle iletişim kurmak istemediği, annenin bu süreci çok ağır yaşadığı ve evde bir matem ortamının olduğu öğrenilmiş; A.Y’nin bu olaydan sonra suskunlaştığı, içe çekilme ve içe kapanma yaşadığı, sonrasında kaygı sorunlarıyla eşlik eden kaş yolma gibi davranış sorunları yaşadığı ortaya çıkmıştır. Görüşme esnasında annenin aşırı korumacı bir tutumu olduğu, annenin de kızına karşı bir kayıp korkusu yaşadığı gözlemlenmiştir. Anne ile bu sürecin çocuktaki etkileri, ona nasıl aktarılması ve bu duygunun nasıl paylaşılması gerektiğiyle, bu sürecin birlikte nasıl üstesinden gelebilecekleriyle  ilgili bilgilendirme yapılmıştır.

Anneyle yapılan görüşmede, 10 yaşındaki bir çocuğun, ölüm duygusunu anlayabileceği ve bir yetişkinin yaşadığı süreçlere benzer bir süreç yaşadığı aktarılmış, çocuğun sorduğu sorulara doğru yanıtın verilmesi gerektiği, bilmek istediklerini sormasını sağlamasının önemli olduğu söylenmiş, çocuğun duygularını sözcüklere dökmesinin sağlanması gerektiği, ağlamasının engellenmemesi ve duygularını ifade etmesi için yüreklendirilmesi gerektiği üzerine bilgilendirilmiştir. Annenin çocuğun kafasındaki kaygıları gidermek için onu sevdiğini yansıtmasının önemli olduğu ancak, ölüm nedeniyle aşırı koruyucu bir yaklaşım yerine eski ilişkilerin aynı düzeyde sürdürülmesi gerektiği, çocuğun zevk aldığı boş zaman etkinliklerinin arttırılması ve akran iletişiminin güçlendirecek faaliyetlere katılmasının yararlı olabileceği söylenmiştir. Özlendiğinde ölen ebeveynin mezar ziyaretinin yapılmasının, resminin evde bulunmasının olumlu olacağı aktarılmıştır. Kaybolan ebeveyn modelinin yerini en azından bir süre için dayı, amca gibi yakın bir akrabanın üstlenmesinin faydalı olabileceği söylenmiştir.

Anne ile yapılan görüşmenin ardından çocukla ilk görüşme alınmış, danışman kendini tanıtmış, çocukla terapötik iletişim sağlanmış ve çocuğun danışmanlık sürecine olan direnci kırılmıştır. Daha sonrasında birlikte nasıl bir yol izleyecekleri üzerine konuşulmuş, danışmanlığın amacı ve süreci belirtilmiştir.

Anneyle ve çocukla ayrı ayrı alınan ilk görüşme sonrasında danışman, çocuğun anamnezi doğrultusunda, yaşanan problemin genel tanımını yaparak, problem alanlarının tespitini yapmış, çocukla çalışılması ve geliştirilmesi gereken alanları belirlemiş, çocuğun yaşamındaki stres faktörlerini göz önünde bulundurarak nasıl bir yol izleyeceklerine çocukla birlikte karar vermiş ve  hangi yöntemi kullanacağını belirlemiştir.

İlk seanslarda projektif yöntemlerle ve aktif dinleme yolu ile çocuğun kendini, duygu ve düşüncelerini anlatmasına  fırsat verilmiş, çocuğun ölüme yüklediği anlamların açığa çıkması, ölüm karşısında hissettiği duyguları dışa vurması sağlanmıştır. Çocuğun kayıptan önce zevk aldığı faaliyetler, uyku düzeni vb. yaşam alışkanlıkları üzerine konuşulmuştur.

Önceleri iletişime kapalı ve çekingen bir tavır sergileyen A.Y, terapi seansları ilerledikçe, kendini daha rahat ifade etmiştir. İlerleyen seanslarda, çocuğun kayıp süreci sonrasında yaşamını yeniden yapılandırması, bu süreci sağlıklı bir şekilde tamamlayabilmesi ve kaybın üstesinden gelebilmesi sağlanmıştır.  Bilişsel Davranışçı Terapi yöntemi kullanılarak ayrılık kaygısıyla baş etme stratejileri uygulanmıştır. Sosyal desteğin sağlanması için anne-çocuk iletişimi güçlendirilmiştir. Bu esnada anne de psikoterapiste yönlendirilmiş, kayıp sürecini sağlıklı bir şekilde geçirmesi için danışmanlık desteği verilmiştir. Bu süreç zarfında  annenin çocuğa yönelik aşırı korumacı tutumu yerine olumlu ebeveyn tutumu edindiği gözlemlenmiştir.

Çocukta içe çekilme ve içe kapanmanın ortadan kalkması için, akran iletişimini güçlendirecek, benlik saygısını arttıracak voleybol takımı, tiyatro vb. ilgili alanlara yönlendirmeler yapılmıştır. İletişim ve sosyal becerilerini güçlendirecek çalışmalara ağırlık verilmiştir. Çocuğun sevdiği alanlara ve spor etkinliklerine aktif katılımı sağlanarak bir yandan da çocuğa meşguliyet yaratılmış ve okul dışı zamanlarda aklında çeşitli senaryolar kurarak içe çekilip kendini izole etmesi engellenmiştir.

Çocuk, kendisini dinleyecek, anlayacak ve empati kuracak arkadaşlık ilişkilerini geliştirmesi için teşvik edilmiş, sosyal açıdan güçlenmesi yönünde desteklenmiştir.

Uzun bir sürece yayılan danışmanlık ve terapi seansları sonucunda, çocuğun kayıpla başa çıkma becerilerinin güçlendiği, hayatını yeniden organize ettiği, iletişim becerilerinin geliştiği, ayrılık kaygılarının azaldığı ve  kaş yolma davranışının ortadan kalktığı gözlemlenmiştir.  

                KAYNAKÇA:

  1. Ruppert (2011), Travma Bağlanma ve Aile Konstelasyonları. İstanbul: Kaknüs Yayınları
  2. Yavuzer (2011), Çocuğu Tanımak ve  Anlamak, İstanbul: Remzi Kitabevi
  3. Bowlby (1998), ‘Attachment and Loss, Vol. III. Loss: Sadness and Depression. London: Pimlico, Random House.
  4. Herman (2011), Travma ve İyileşme. İstanbul: Literatür Yayınları

Ebru Özer
Uzman Psikolog, Felsefeci, Aile Danışmanı

Uluslararası Akredite olmuş olduğu Psikoterapi Ekolleri ve Yöntemleri:

EMDR Europe (EMDR) Akredite EMDR Terapisti
World Association for Positive and Transcultural Psychotherapy (WAPP) Akredite Pozitif Psikoterapi Uygulayıcısı
Viktor Frankl Institute Vienna (VFI) Akredite Logoterapi ve Varoluşçu Analiz Eğitmeni

Akredite olmuş olduğu Ulusal Psikoterapi Ekolleri ve Yöntemleri:

T. C. Sağlık Bakanlığı Akredite Hipnoz Uygulayıcısı
T. C. Sağlık Bakanlığı Akredite Psikolojinin Tıbbi Uygulamaları Yetki Belgesi

Üyesi olmuş olduğu Uluslararası Mesleki Kuruluşlar:

Viktor Frankl Institute Vienna (VFI)
World Association for Positive and Transcultural Psychotherapy (WAPP)

Üyesi olmuş olduğu Ulusal Mesleki Kuruluşlar:

Türk Psikologlar Derneği (TPD)
EMDR Türkiye Derneği (EMDR)

Psikosentez Danışmanlık ve Eğitim Merkezi Türkiye İzmir'de ve Almanya Münih/Düsseldorf şehirlerinde Almanca ve Türkçe yüz yüze seanslar vermektedir. Bunun haricinden Dünya'nın neresinde yaşıyorsanız yaşayın Türkçe ya da Almanca Online TerapiOnline Cinsel TerapiOnline Psikoterapi ya da Online Psikolojik Danışmanlık ile SKYPE ya da WhatsApp üzerinden seanslara katılabilirsiniz. Bunun için Online Terapi sayfamıza göz atabilirsiniz.